15 Ocak 2019 Salı

Unutmanın Genel Teorisi (José Eduardo Agualusa)

Unutmanın Genel Teorisi, yaşadığı apartman dairesinin kapısına bir duvar örerek 30 yıl boyunca hiç dışarı çıkmayan Ludo’nun hikayesinin etrafında birbirinden bağımsız gibi görünen ama bir şekilde birbirleri ile yada Ludo ile bağlantılı olan bir çok karakterin Angola'nın bağımsızlık sürecinde yaşadıklarını anlatıyor.  Severek okuduğum ve tavsiye edebileceğim bir roman. Ancak romanı uzun aralar vererek okursanız, (kitaptaki karakter sayısı fazla olduğu için) karakterlerin aralarındaki bağlantıyı hatırlamakta zorlanabilirsiniz. 

İyi okumalar :) * * * *

Timaş Yayınları
Çeviri: Sevcan Şahin
Sayfa Sayısı: 272

19 Ocak 2018 Cuma

Damızlık Kızın Öyküsü (Margaret Atwood)


Damızlık Kızın Öyküsü, erkek egemen muhafazakar bir rejimi anlatan feminist bir distopya...Güzel ama bir o kadar da rahatsız edici bir roman...Bir distopya romanı okuyorsunuz belki ama romanda yaşanılanların bir benzerinin gerçek hayatta bir gün başımıza gelebilme ihtimalinin o kadar da uzak olmadığını anladığınız an; huzursuz olmaya başlıyorsunuz... 


“Hiçbir şey bir anda değişmez; derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz...”

18 Ocak 2018 Perşembe

Gün Olur Asra Bedel (Cengiz Aytmatov)


Gün Olur Asra Bedel’i okuyalı bir hayli zaman olsa da,blogda paylaşmadığımı farkettim. Halbuki zaman zaman sıkıldığım anlar olsa da genel olarak çok beğendiğim bir roman olmuştu. Bence herkesin kitaplığında mutlaka bulunması gereken bir eser.
* * * * 

Yedigey, 30 yıldır birlikte çalıştığı emektar arkadaşı Kazangap'ın cenazesini vasiyeti üzerine atalarının mezarlığı olan Ana-Beyit'e gömmek üzere yola çıkar. Bu yolculuk onu kendisi, milleti ile ilgili anılara daldırır. Yaşadıkları, şahit olduğu olaylar bir bir gözlerinin önünden geçer. Acısı ile tatlısı ile geçmişi hatırlar. O gün, asra bedel bir gün olur onun için...

16 Ocak 2018 Salı

Son zamanlarda okuduğum romanlar :)

Merhaba, uzun zamandır blogda bir şey paylaşmadığımın farkındayım. Ama bu demek değil ki kitap okumuyorum :) Aksine bu aralar boş vakitlerimde kitap okumak yerine, kendime hususi kitap okuma zamanı ayırmaya çalışıyorum. 

Son zamanlarda okuduğum romanlar:

  • Maderzad Palas (Erbuğ Kaya)
Maderzad Palas, İstanbul'da geçen fantastik bir roman. Kahramanımız Ali, bir plazada çalışan, evli, sıradan bir insan iken, geçirdiği bir trafik kazasının akabinde kendini fantastik bir dünyanın içinde bulur. İstanbul'da geçen fantastik bir roman bence her türlü okunmayı hak etsede, romanın fantastik hikayesi çok havada kalıyor ve sizi ikna edemiyor. Bu nedenle, her ne kadar başlarda severek okusam da, romanın fantastik yanın ağır basması ile kitabı bitirmekte biraz zorlandım. * * *

  • Vejetaryen (Han Kang)
Bir kadının vejetaryenlik ile başlayan, daha sonra ağaç olmayı kafasına koyması ile devam eden, 3 farklı insanın gözünden 3 bölümde kadının geçirdiği bu değişimi anlatan ilginç bir kitap. * * *

  • Sıcak Kafa (Afşin Kum)
Sıcak Kafa, konuşma yolu ile bulaşan zihinsel salgın bir hastalığı konu ediniyor. Konu zaten ilgi çekici, üstüne olay örgüsünün İstanbul'da geçiyor olması ise ayrı bir güzel. Kitabı çok sevdim çünkü salgın hastalıklar yada dünyanın sonunu getiren felaketler vb. ... bu tarz şeyler bizim ülkemizde olsa nasıl bir kurgu ortaya çıkardı diye hep merak ederken Sıcak Kafa bu soruma bir nebze olsun cevap verdi.  * * * *

  • Tatar Çölü (Dino Buzzati)

"Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir. “Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çokg yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. "



Boşa geçen bir ömür, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Çok beğenerek okuduğum, varoluşçu bir roman. * * * * *



  • Yokyer (Neil Gaiman) 

"Genç ve iyi kalpli Richard Mayhew’un sıradan hayatı, bir kaldırımda karşısına çıkan yaralı genç kızın hayatını kurtarmasıyla sonsuza dek değişir. Bu iyilik Richard’ı var olduğunu hayal bile etmediği bir dünyayla –şehrin altındaki terk edilmiş Metro istasyonları ve kanalizasyonlarda gelişmiş karanlık bir yaşamla– tanıştırır. O artık, yarıklardan düşen insanların yaşadığı Aşağıtaraf’ın bir parçasıdır... ve eğer bildiği dünyaya dönmek istiyorsa, gölgelerin ve karanlığın, canavarların ve azizlerin, katillerin ve meleklerin şehrinde yaşamayı öğrenmek zorundadır."


Fantastik romanlara ilgi duyanların beğenerek okuyabileceği bir roman. Ayrıca daha önce Londra'da bulunduysanız kitabı daha bir zevk ile okuyacağınızı düşünüyorum. * * * *


  • Çocukluğun Sonu (Arthur C. Clarke )


"Dünya üzerindeki uygarlığımızın kaderini, insan neslinin akıbetini irdeleyen Çocukluğun Sonu, ters köşeye yatıran bir “öteki” anlatısı, farklı bir uzaylı istilası öyküsü, ütopya ve distopya arasındaki ince çizgiye dair, kalın harflerle tarihe geçen bir bilimkurgu klasiği…"


Her ne kadar sonu beni biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da, severek okuduğum bir bilimkurgu romanıydı. Romanın ilk 1953 de yayımlandığı düşünüldüğünde yazara hayran kalmamak elde değil. * * * *

27 Ekim 2017 Cuma

Geliş (Ted Chiang)


Bence kitaplardan uyarlama filmlerin en iyi tarafı, beni o kitap ile tanıştırmaları :) Mesela Harry Potter yada Açlık Oyunları ile serinin ilk kitabı filme uyarlandığında tanıştım; filmlerini çok beğenince de koşa koşa kitaplarını almış, serinin kalan kitaplarını ise önce okuyup sonra filmlerini izlemiştim.

Tabi önce filmi izleyip sonra kitabı okumanın kötü tarafı da yok değil; filmi izleyip romandaki karakterleri görsel olarak gördüğünüz için hayal gücünüze pek iş düşmüyor, roman boyunca size hep filmdeki oyuncular eşlik ediyor. Peki ben bu konuyu neden açtım :) Çünkü geçen günlerde Dennis Villeneuve'nin yönettiği Arrival (Geliş) filmini izledim. Filmi çok beğendiğimden bunun bir kitaptan uyarlama olduğunu duyar duymaz internette araştırmaya başladım. Tabi ki bulmak zor olmadı çünkü artık filmin afişini kitap kapağı olarak kullanmak son moda pazarlama taktiklerinden :) Ancak Arrival filminin afişini kitap kapağı olarak kullanıp birde kapağa "Geliş" yazmak oldukça yanıltıcı olmuş çünkü kitabın ilk sayfasını çevirdiğinizde bunun bir roman değil, Ted Chiang'ın Hayatının Hikayeleri ve Diğer Hikayeler öykü kitabı olduğunu fark ediyorsunuz. Arrival filmi ise kitapta yer alan "Hayatının Hikayesi" öyküsünden bir uyarlama...Ne kadar roman olmadığı için birazcık hayal kırıklığına uğrasamda, bu türde hiç öykü kitabı okumamıştım o yüzden ilginç olabilir diye düşünerek bir heves başladım:)
İlk hikaye, cennette ulaşmak için gök kubbeye doğru fersah fersah dikilen bir kuleyi,
İkinci hikaye, tedavi amaçlı uygulanan bir hormonun hastanın zekasını ileri düzeyde arttırmasını,
Üçüncü hikaye, matematiğin gerçek olmadığını ispatlayan matematik tutkunu bir profesörü,
Dördüncü hikaye, uzaylılar ile iletişime geçen bir dil bilimciyi anlatıyor ki bu hikaye aynı zamanda Arrival filminin esin kaynağı olan hikayeyi anlatıyor...
...

Kitap 10 adet hikayeden oluşuyor ancak ben hepsini okuyamadım. Çünkü kitabı okurken çok sıkıldığımdan dolayı ara vermek istedim ve başka kitaplar okumaya başladım.
Hikayeler kesinlikle sıradan değil, ilgi çekici ancak anlaşılması zor. Demek istediğim bir noktada ansiklopedi ya da biyoloji kitabı ya da ispatlarla dolu bir matematik kitabı okuyormuş izlenimine kapılıyorsunuz. Hikayelerin gerçekçi olması için teknik konulara çok değinilmiş olması kötü birşey değil ancak okuyucu için bu basite indirgenmemiş. Bu da kitabı okurken sıkılmanıza neden olabiliyor, en azından benim için öyle oldu :) Yine de daha önce okuduğum öykü kitaplarından çok farklıydı; benim için güzel bir deneyim oldu diye düşünüyorum, bu nedenle en kısa zamanda da kitabın geri kalanını okumayı planlıyorum :)
İyi okumalar :) * * *


Çevirmen: M. İhsan Tatari
Orjinal Adı: Stories Of Your Life And Others
Sayfa Sayısı: 288


23 Şubat 2017 Perşembe

Wool Serisi 1:Silo, Wool Serisi 2: Vardiya (Hugh Howey)

Yakın bir gelecekte yeryüzü zehirli gazlardan yaşanmaz haldedir. İnsanlar çok katlı yer altı silolarında yaşamaktadırlar ve artık yaşanmaz halde olan dünyayı sadece ekranlardan görmektedirler. Öyle ki, bu yeni düzende "idam cezası" yeryüzüne gönderilmektirYerin metrelerce altına kurulan bu yeni düzende, itaat en önemli şeydir; bazı şeyleri sorgulamak ise en tehlikeli... Ancak kimileri hiçbir soruya cevap bulamadıkları bu hayatın gerçekliğinden şüphe etmeye başlar...


Hugh Howey'in Wool serisinin ilk kitabı olan Silo'yu okuyalı hayli zaman oldu. Öyle ki, ikinci kitap olan Vardiya'ya başlamadan önce ilk kitaba geri dönüp hikayeyi hatırlamam gerekti. (Çok beğenerek okuduğum bir romandı en azından bunu hatırlıyorum :) ) Ben Silo'yu okurken henüz ikinci kitap daha Türkçeye çevrilmemişti, bu da araya baya zaman girmesine ve doğal olarak benim ilk romandaki bir çok şeyi unutmama sebep oldu. 
Serinin ilk kitabında ) Silo yaşantısı ile tanışıyoruz. Silo'nun ne olduğunu ve ne için inşa edildiğini yada dünyanın neden yaşanamaz bir hale geldiği gibi soruların cevaplarını ikinci kitaba saklayan yazar, serinin ilk romanında daha çok bize Silo'daki yaşamı ve düzeni anlatıyor. Ancak romandaki kahramanımız gibi bizde bu yeraltı yaşamının gerçekliğini sorguluyoruz. Romanın sonlarına doğru ise silo hakkında açığa çıkan bir takım gerçekler kafamızda daha fazla soru işareti bırakıyor...
İkinci roman olan Vardiya ile yazar bizi herşeyin başlangıcına götürüyor. Amerika yine Ortadoğu'da savaş halindedir. Ancak uzmanlar tüm savaşlardan daha tehlikeli olabilecek bir şey farketmiştir. O da insanların kanına karışmış ve saatli bomba gibi vaktinin gelmesini bekleyen nanolar. İşte Senatör Thurman'a göre bu yüzden savaş çoktan kaybedilmiştir; düşmanların keşfi kana karışan bu mikro makinelerle savaşmak imkansızdır. Ona göre dünyayı resetlemekten ve dünya düzenini sıfırdan kurmaktan başka çare yoktur. Kendisi gibi bu deli düşüncelere sahip bir kaç psikopat ile bunun planlarını yaparken, herşeyden habersiz mimar ve mühendisler olası bir nükleer sızıntı veya tehdit durumunda bölgede çalışan personeller tarafından kullanılmak üzere yeraltı yaşam alanları inşa ettiklerini zannetmektedir. Oysa ki bu Siloların kullanım amacı insanın kabuslarında bile karşısına çıkmayacak cinstendir. 
İkinci kitapta, serinin ilk kitabı gibi oldukça sürükleyici. Kafanızdaki sorularını cevaplarını, romanın kahramanı Donald ile keşfediyorsunuz; onun kafası daha çok karıştığında sizinki de karışıyor, bir şeyler keşfedip taşları yerine oturttuğunda sizde bir şeyleri çözmeye başlıyorsunuz. Ancak, kitabı genel olarak beğensem de, dünyanın sonunun gelmesine ilişkin kısımların iyi kurgulandığını düşünmüyorum. Yani koskoca evrenin sonunu getirmek, "gökten bombalar yağıyordu" dan daha fazlası olmalıydı; dünyanın kelimenin tam anlamıyla kökünü kurutuyorsanız, bunun hakkında anlatacak daha çok ve ayrıntılı şeyleriniz olmalı diye düşünüyorum :/ Belki yazar, henüz cevaplamadığı bu soruları serinin son kitabına bırakıyordur. Ancak bu konuda çok fazla umudum yok; çünkü serinin son kitabının daha çok "kurtuluş" üzerine olacağını düşünüyorum. Yine de, kitabı genel olarak beğendiğimi ve serinin son kitabının da Türkçeye çevrilmesini beklediğimi söyleyebilirim. Eğer sizde post apokaliptik ve bilim kurgu romanlarından hoşlanıyorsanız, önce Silo sonra da Vardiya kitabını tavsiye ederim ;)

İyi okumalar :) * * * *



6 Kasım 2016 Pazar

Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş)

Kasım ayına Hasan Ali Toptaş'ın yeni kitabı Kuşlar Yasına Gider ile başlıyorum. İtiraf etmek gerekirse, yeni oyuncağı ile oynamak için sabırsızlanan ve heyecanlanan küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi :) Çünkü Hasan Ali Toptaş'ın kalemine çok güveniyorum.
Romanın arka kapağındaki tanıtım yazısında "merhametli bir roman" ifadesi var; kitabın ilk bölümünü geride bıraktığım da bende tam olarak böyle düşünüyordum.
Kuşlar Yasına Gider, "baba" hakkında bir roman. Bir oğlun babasına olan merhametini anlatan bir roman da diyebiliriz bana kalırsa. 
Beyaz bir ecel atının şahlanıp şahlanıp durduğu Denizli ile Ankara arasında türküler eşliğinde mekik dokunan yollar, hasta babasının etrafında pervane olan bir oğul, pişmanlıkları ve tutkularıyla bir baba...  
Sonunu bildiğiniz bir roman okuyorsunuz aslında Kuşlar Yasına Gider'de. Ama yine de bu, kitabı bitirdiğinizde gözlerinizden süzülen yaşlara engel olmuyor; Hasan Ali Toptaş'ın kalemi içinize dokunuyor...


İyi okumalar! * * * *

HASAN ALİ TOPTAŞ
KUŞLAR YASINA GİDER
EVEREST YAYINLARI
EKİM 2016, 1.BASIM
248 SAYFA