19 Haziran 2015 Cuma

Ölü Reşat (Aslı Tohumcu)

Ölü Reşat, Aslı Tohumcu’nun okuduğum ilk romanı. Bu kitap için uzun bir masal desek daha doğru olur herhalde. Gerek yazarın kullandığı duyulan geçmiş zaman kipi (-mış, -miş), gerek kitabın dili, gerekse kurduğu uzun uzuuun cümleler insanda masal okuyormuş izlenimi bırakıyor. Benim masal okumak ile ilgili bir derdim yok; severekte okuyabilirim lakin yazarın kurduğu o uzun uzun cümleler, daha kitabın başında kitaba olan ilgimi azalttı. Şöyle söyleyeyim; kitaptaki en kısa cümle bile, 2- 3 cümlenin birleşmesiyle oluşuyor nerdeyse. Öyle ki, 4-5 cümle bir araya gelerek kitaptaki uzun bir paragrafı oluşturabiliyor. Bu da bana kalırsa kitabın anlaşılabilirliğini azaltmış en azından benim için :). Birçok cümleyi, cümlenin öğelerine ayırarak okumam gerekte neredeyse. Abarttığımı düşünebilirsiniz; bilemiyorum belki kitaba kendimi veremediğimden 160 sayfalık bir günde bitebilecek bir kitap elimde süründü kaç gün. Sonuçta, hakkında oldukça olumlu yorumlar var internette ve bende bu yorumlara dayanarak almıştım kitabı.
Kitapla ilgili söyleyeceğim bir şey daha var. O da, Allah ve meleklerin insan gibi kişiselleştirilmesiydi. (Yani insani duygular ve davranışlar sergilemelerinden bahsediyorum.) Bu da kitaptan soğumama neden olmadı dersem yalan olur.
Velhasıl, Aslı Tohumcu’nun emeğine sağlık lakin ben kitabı beğenmedim.Ancak internetteki yorumlara bakılırsa, beğeneni çok. Ayrıca, kitap dediğiniz şeyde zevk meselesi. Benim beğenmediğim belki sizin hoşunuza gidebilir. O yüzden;


İyi okumalar !    * *

10 Haziran 2015 Çarşamba

Sahilde Kafka (Haruki Murakami)

Tekrar bir Haruki Murakami kitabıyla karsınızdayım. Güzel bir kitap okuyunca, hemen aynı yazarın diğer kitaplarına da merak sarıyorum. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu’nda sonra, şimdi sıra Sahilde Kafka’da.
Sosyal medyada Okuma Gozlugu’nü takip edenler bilir, her ne kadar kitabı elime almam olaylı olsa da (idefix kapağı deforme olmuş bir kitap göndermişti bana ), bunun kitaba karşı olan merakıma engel olmasına izin vermeyip, 3 kitap arasından ilk Sahilde Kafka ile başlamak istedim haziran ayına.

Kitabın konusuna geçmeden önce söylemek istediğim bir şey daha var. Kitabın sayfaları bana çok kalitesiz geldi, sanki gazete kâğıdı gibiydi. Kendimi korsan kitap okuyormuşum gibi hissettim. Bu 13. baskıya özgü bir durum mu yoksa kitabın diğer basımlarıda böyle mi bilmiyorum. Ancak kitabın fiyatı göz önüne alınırsa, bunun can sıkıcı bir durum olduğu görüşündeyim.
Kitabın konusuna gelince, Haşlanmış Harikalar diyarında olduğu gibi; Murakami yine iki farklı hikâye anlatıyor kitabında. Yine bu iki hikayenin birbiri ile bağlantılı olduğunu seziyor, heyecanla yazarın daha çok ipucu vermesini bekliyorsunuz.
Hikâyenin birinde, 15 yaşında evden kaçan, babasından başka akrabası olmayan, babası ile de oldukça sorunlu bir ilişkisi olan çocuğun hiç bilmediği bir şehre gitmesi ile başlayan olaylar örgüsünü okuyoruz. Kahramanımız Kafka, gittiği yeni şehirde, tanıştığı iyi insanların sayesinde kendince yeni bir hayata başlıyor. Kafka, bir yandan babasının psikopatça aklına soktuğu lanetten kaçarken, aslında bir yanda da bu lanetin gerçekleşmesine neden olabilecek, onu küçükken terk eden annesi ve ablasını arıyor.
Diğer hikâyede ise; 1940’lı yıllarda Japonya’nın bir taşra kasabasında meydana gelen oldukça gizemli bir olayı ve bu olayın mağduru bir çocuğun 50-60 yaşlarındaki yaşantısını okuyoruz. Okuduğumuz bu hikâyenin Kafka’nın hikâyesine oranla, daha mistik ve gizemli olduğunu söyleyebilirim.
Haruki Murakami’nin dili oldukça sürükleyici ve diğer kitabında olduğu gibi romanı, birbiri ile kesişecek iki farklı hikaye şeklinde anlattığı için de oldukça merak uyandırıcı. Ayrıca, kitabın çeşitli yerlerinde dünyanın bir metafor olduğu fikrine sık sık değiniliyor. Bu da özellikle kitabı bitirdiğinizde, aslında okuduğunuz hikayedeki olayların bir çok şeyin metaforu olduğu hissine kapılmanıza, ve kitabı bitirdiğinizde aklınızda deli sorular ile bir süre kendinizce kitabı anlamlandırmaya çalışmanıza neden oluyor. Çünkü kitabı bitirdiğinizde, Harukami neredeyse hiçbir sorunuza cevap vermiyor. Ama roman o kadar güzel ki, sonunu böyle özensizce bitirmiş olabileceğine inanmıyorsunuz. Ve bu sefer de kitapta asıl anlatılmak istenenleri anlamadığınızı düşünüp, kitabı bitirdiğiniz halde, geriye doğru okumalar yaparak, kafanızda metaforları çözmeye çalışıyorsunuz. Zaten Murakami’de kitabı birkaç defa okunduktan sonra sorulara cevap bulanabileceğini söylemiş.
Velhasıl, okuması çok kolay, ancak anlaşılması o kadar kolay olmayan bir kitap. Lost dizisini izleyenler bilir, sonu oldukça olaylı olmuştu. Çoğu kişi bende dahil hayal kırıklığına uğramıştım. Kafamdaki sorulara cevap vermediği gibi, çokta anlaşılmayan bir final yapmışlardı. Ama yine de Lost güzel diziydi, finalinde kafamda deli sorular bırakmasına rağmen, yine olsa yine izlerim. İşte Sahilde Kafka da böyle bir kitap. Dahası, kitabı bitirdikten sonra bile, hala onu düşünmenize, yazarın aslında ne demek istediğine kafa yormanıza neden olan bir kitap. Ama eğer kitaptakilerin metafor olduğunu düşünmeyip sadece hikayeye bakarsanız, romanın sonunun alelacele yazıldığını bile düşünebilirsiniz. Ancak, bence öyle değil. Yazar söyleyeceğini söylemiş, bize de metaforların aslında ne olduğunu çözme işini bırakmış.
Kısacası, ben romanı beğendim; öyle ki Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu’nu da çok beğenmiştim, üstelik o kafanızdaki soruların hepsine cevap da veriyordu finalinde, ancak nedense Sahilde Kafka bir tık önde gibi hissediyorum, ve muhtemelen bunun nedeni, kitap bittikten sonra beyin fırtınası yapmama, beynimi bir süre işgal etmesine neden olması.  
P.S: kitapta bazı yerler kimilerine çok rahatsız edici gelebilir (lanetin gerçekleşmesi). Ancak, kitapta da dediği gibi “the world is a metaphor”.

İyi okumalar :) * * * * *

SPOILER(Kitabı okumadıysanız lütfen buradan gerisini okumayınız. Bu bölümde kitabın sonundan bahsediyorum.)

Bence kitabın sonunda Kafka’nın ormanın derinliklerinde gittiği yer, geçmişe takılıp yaşamayı ifade ediyor. Çünkü Saeki Hanım, daha önce o giriş kapısından geçtiğini (ormana gittiğini), ve daha sonra bunun cezasını çektiğini söylüyor. Bence burada demek istediği şey, geçmişe takılıp yaşadığı, hep ölmüş sevgilisine kavuşacağı günü beklediği için, gerçek hayatta mutlu olmadığı. Bunu düşünmeme sebep olan ise, Saeki Hanım öldükten sonra ormanda Kafka’ya gözükmesi ve onu bu ormanda (yani geçmişe takılıp kalmak) kalmaması için uyarıyor.
Kafka’nın babasının laneti belki metafor olmayabilir. Ama eğer öyleyse bence, annesiz büyüyen bir erkeğin, ileride mutlaka her kadında annesini, onun sevgisini arayacağını, ve bu nedenle kendinden büyük kadınlar ile ilişki yaşayacağını ifade ediyor olabilir.