25 Aralık 2014 Perşembe

Puslu Kıtalar Atlası (İhsan Oktay Anar)

Puslu Kıtalar Atlası vesilesi ile, İhsan Oktay Anar ile ilk kez tanışıyorum.  Kitabın 1995'te basıldığını düşünürsek, baya geç kalmışım.  Bu kadar geç kaldığım için umarım çok pişman olurum diye kitabı okumaya başladım. Çünkü hem kitap hakkında internette okuduğum yorumlar beklentimi yükseltti, hem de gerçekten iyi olan bir kitap okumak istiyordum.
Kitabın konusunu size nasıl anlatabilirim diye düşündüm, ama işin içinden çıkamadım. Bu sefer, Google da bir şeyler aratayım dedim ama gördüm ki, herkes bu kitabın konusunu açıklamakta baya zorlanmış :)
Belki kısaca, 17. yy’da İstanbul’da geçen bir roman olduğunu söyleyebiliriz. Ama alışılmışın aksine, bu hikayede, şehzadeler, sultanlar vs. yok. Aksine, Galata’nın arka sokakları, eski katip yeni dişçiler, lağımcılar, hırsızlar, dilenciler vb. değişik ve eğlenceli karakterler var. Romanı okurken, Kostantiniye’nin arka sokaklarında dolaşıyor, meyhanelere, viranelere, batakhanelere girip çıkıyorsunuz. Bana kalırsa, 17. yy İstanbul’una farklı bir yerden bakmak gerçekten çok eğlenceliydi. Kısacası roman, arka fonu 17.  yy İstanbul’u olan düş içinde bir düşü, düşlerle gerçeklerin birbirine karıştığı bir macerayı anlatıyor. Öyle ki, kitabı bitirdiğimde aklıma ilk 2010 yapımı Inception (Başlangıç) filmi geldi :) Hatta, belki kitapta birazda, 2006 yapımı Stranger Than Fiction (Lütfen Beni Öldürme) ve 2012 yapımı Ruby Sparks  tadı olduğunu söyleyebilirim :)
Başlarda yazarın dilini biraz yadırgayabilirsiniz, bunda anlamını bilmediğim eski, Osmanlıca sözcüklerin de etkisi oldu. Ama yazarın o kadar akıcı bir dili var ki, kısa sürede bu duruma alışıp kendinizi kitaba kaptırıyorsunuz.Mesela tarih kitaplarından asesbaşının kim olduğunu hatırlayanınız var mı? Ben şahsen bu ve bunun gibi bir çok şeyi bilmediğim için, kitabı okurken bir yandan da Google lamak zorunda kaldım. Ama tabi bu benim tarih bilgimin noksanlığından kaynaklanıyor.
Kitabın ilk yarısı, bana kalırsa eğlenceli bir tarih kitabı gibi. (Kitapta birinci, ikinci diye devam eden bölümler yok, ancak ben “Bünyamin’in o uğursuz parayı bulmasından önceki zamanı” birinci kısım, bulduktan sonraki kısmı ise kendimce ikinci olarak nitelendirdim.) Kitabın ikinci yarısından itibaren, yani Bünyamin o uğursuz parayı bulduktan sonra, roman daha felsefi konulara doğru kaymaya başlıyor.  Ama tüm bunları yazar, arka planda Kostantiniye ve  çok renkli karekterler  ile yaptığı için, hiç sıkılmıyorsunuz. Aksine, sonu nereye varacak diye daha çok meraklanıyorsunuz. ( Yazarın felsefe bölümü mezunu olduğunu da not düşeyim.) Kitapta hoşuma giden diğer şeylerden birisi ise, kitapta adı geçen hemen hemen her karakterin ilgi çekici bir öyküsü ve geçmişinin bulunması oldu.
Kısacası, düşle gerçeğin içi içe geçtiği, hangisinin düş, hangisinin gerçek olduğunun bilinmediği, masalsı bir roman Puslu Kıtalar Atlası; tavsiye edilir.

    İyi okumalar :)  * * * *

16 Aralık 2014 Salı

Sur Kenti Hikayeleri (Ali Ayçil)


Kitap, Sur Kenti'nde yaşayan sarrafından seyyahına, demircisinden dilberine, nalburundan nakkaşına, farklı karakterlerin, bir biri içine geçmiş hikayelerine yer veriyor. Devrik cümlelere sıkça rastlanan kitapta, yazarın şiirsel ve akıcı bir dili var. Lakin, kitabı okurken, bazı hikayelerin sadece giriş ve sonuç bölümlerinden oluştuğu, gelişme bölümlerinin çok zayıf kaldığı izlemine kapılabilirsiniz. Ancak , kitabın sonuna gelindiğinde, bunun yazar tarafından yapılmış, bilinçli bir tercih olduğunu görüyorsunuz. Başka bir deyişle, bazı hikayelerde eksik kalan soruların cevapları için, kitabın sonunda Dilber Makbule'ye kulak vermeniz gerekiyor :)

 İyi okumalar :) * * *