6 Kasım 2016 Pazar

Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş)

Kasım ayına Hasan Ali Toptaş'ın yeni kitabı Kuşlar Yasına Gider ile başlıyorum. İtiraf etmek gerekirse, yeni oyuncağı ile oynamak için sabırsızlanan ve heyecanlanan küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi :) Çünkü Hasan Ali Toptaş'ın kalemine çok güveniyorum.
Romanın arka kapağındaki tanıtım yazısında "merhametli bir roman" ifadesi var; kitabın ilk bölümünü geride bıraktığım da bende tam olarak böyle düşünüyordum.
Kuşlar Yasına Gider, "baba" hakkında bir roman. Bir oğlun babasına olan merhametini anlatan bir roman da diyebiliriz bana kalırsa. 
Beyaz bir ecel atının şahlanıp şahlanıp durduğu Denizli ile Ankara arasında türküler eşliğinde mekik dokunan yollar, hasta babasının etrafında pervane olan bir oğul, pişmanlıkları ve tutkularıyla bir baba...  
Sonunu bildiğiniz bir roman okuyorsunuz aslında Kuşlar Yasına Gider'de. Ama yine de bu, kitabı bitirdiğinizde gözlerinizden süzülen yaşlara engel olmuyor; Hasan Ali Toptaş'ın kalemi içinize dokunuyor...


İyi okumalar! * * * *

HASAN ALİ TOPTAŞ
KUŞLAR YASINA GİDER
EVEREST YAYINLARI
EKİM 2016, 1.BASIM
248 SAYFA


30 Ekim 2016 Pazar

Casus (Paulo Coelho)

Uzun bir aradan sonra, Paulo Coelho'nun Casus kitabıyla blog'a geri dönüş yaptım :)
Kitap beni al, beni al diye heryerde karşıma çıkıyordu. Buna metrobüs duraklarındaki billboardlar da dahil :) Normalde reklamı çok yapılan kitaplara ön yargı ile yaklaşırım ama yazarın Simyacı kitabını çok beğendiğimi hatırlayınca, neden olmasın dedim. Ayrıca internetteki kitap alışveriş sitelerindeki yorumlarda olumlu yöndeydi.
Casus, 20. yy başlarında casuslukla suçlanarak idama mahkum edilen Mata Hari' i konu alıyor.  Mata Hari ile avukatı arasındaki yazışmalardan yola çıkarak yazılmış gerçeğe dayanan bir roman Casus.
Kitap, Mata Hari'nin idam edilişi ile başlıyor. Üstelik infaz anını gösteren bir resim de paylaşmış yazar. Yani oldukça dramatik bir son ile başladığını söyleyebiliriz kitabın. Dolayısıyla daha kitabın başından güzel bir merak uyandırmış yazar. Kimmiş bu kadın, ne yapmış, neler yaşamış ki sonu böyle hazin bir şekilde bitmiş merak ediyorsunuz.
Kitap genel olarak akıcı bir üsluba sahip. Bunun yanı sıra, Mata Hari'nin sıradışı ve günümüz için bile fazlaca özgür olan hayat tarzı da okuyucaya merak uyandıran unsurlardan. Ancak yazar, Mata Hari'nin hayatının bazı kısımlarını hızlıca geçmiş gibi bir hissede kapılıyorsunuz okurken; mesela paris-lahey-paris üçgeninde geçen bir yılı aşkın zamanı sadece bir kaç sayfaya sığdırmış. Aynı şekilde tek aşkı olduğunu söylediği Rus asker ise sadece bir kaç cümlede geçiyor. Bu yüzdende sanki yazar kitabın başlarında daha cömert davranmış, sonlarına doğru ise bir an önce kitabı bitirmek için acele ediyormuş gibi bir izlenime kapılıyorsunuz. Oysa ki kahramanımız o kadar ilginç bir karekter ki yazarın daha çok anlatacak şeyi olmalıydı diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, kitabı genel anlamda beğendim. Ama bunda kitabın konusunun daha doğrusu Mata Hari'nin hayatının sıradışılığının etkili olduğunu söylemeliyim. Demek istediğim eğer gerçek bir insanın hayatına dayanan bir roman değil de tamamen kurgu bir roman olsaydı, o zaman da kitabı beğenir miydim bilemiyorum. Yine de eğer vaktiniz varsa 1-2 günde rahatlıkla bitirebileceğiniz; her zaman sahnenin ışıklarını arayan, sıradanlığa tahammülü olmayan, fazlasıyla özgür, lüks ve zevklerinden taviz vermemek için hayatına mal olacak tehlikelere dahi atılmaktan çekinmeyen bir kadını anlatan ilginç bir roman!

İyi Okumalar ! * * *

21 Mart 2016 Pazartesi

Sinek Isırıklarının Müellifi (Barış Bıçakçı)


Barış Bıçakçı'nın sade, gösterişsiz dilini seviyorum. Ayrıca  -Metin Celal'in deyimiyle- olaya dayalı olmayan roman anlayışı da hoşuma gidiyor. Sanki bir roman okuyormuştan çok, yazar anlatıyor ben dinliyormuşum gibi hissediyorum. İşte bu yüzden Bizim Büyük Çaresizliğimizden sonra bir kitabını daha okumak istedim yazarın. 

"...Bir çay bahçesinde oturdu. Çay çok güzeldi, deniz çok güzel gözüküyordu. Hemen eve, Nazlı'ya dönmek istedi..."
Kitabın başlarında bir yerlerde geçen bu cümleler, bana kendimi anımsattı. Bende bazen herşey çok güzelken, sevgilimi anımsar, bir an önce eve gidip onu görmek isterim :) 
Romanımız, yazar olmak hayali ile inşaat sektöründeki işini bırakan 40'lı yaşlarındaki Cemil'in toplu konutta geçen küçük dünyasını anlatıyor. Doktor karısı Nazlı, toplu konuttaki, kendi dünyası gibi küçük daireleri, haftada bir gittiği halı saha maçları ve üniversiteden arkadaşları Metin ve İlhan dışında neredeyse başka bir şey yoktur Cemil'in hayatında; tabi birde sonsuz kelimeler, dağınık düşünceler, su akıtan banyolar, günlük ev işleri dışında...
Yukarıda da bahsettiğim gibi bir olay örgüsü etrafında dönmüyor roman; yani bir sonraki sayfada acaba ne olacak diye sizi meraklandıracak bir unsur yok. Sanki uzun bir zamandır görmediğiniz arkadaşınız, bu zamana kadar neler yaptığını, hayatında neler olup bittiğini anlatıyormuş gibi okuyorsunuz kitabı. Zaman zaman ona kızmak istiyorsunuz, ama onun çok kırılgan gözüktüğünü düşünüp vazgeçiyorsunuz.
Ancak kitap nedense bende biraz melankoliye sebep oldu :) Ama bunun kitabın sonuyla bir alakası yok; beni hüzünlendiren şey Cemil ile Nazlı'nın çekirdek yaşamlarıydı. Bir zamanlar neler hissettiğimi hatırlamak değil, her zaman onları hissetmek istediğimi düşünmeme yol açtı kitap. Yani "hep eve koşa koşa gitmek, ve hep koşa koşa gidelen ev olmak" istiyorum ben! Bir zamanlar ile başlayan cümlelerin değil, aradan yıllar yıllar geçse de hep şimdiki zamanda kurulan cümlelerin nesnesi olmak istiyorum! Evde başka koltuklarda olmasına rağmen, o üçlü kanepeyi hep sıkış sıkış onunla paylaşmak istiyorum ! 
Bir de kitap, benimde yazacak kelimelerim, anlam bekleyen cümlelerim var diye insanı gaza getirmiyor değil, bakınız şekil a :) 

İyi okumalar ! * * *

14 Mart 2016 Pazartesi

Kadınsız Erkekler (Haruki Murakami)

Yine Murakami, yine ben :) Sanırım sevdiğim yazarların yeni kitaplarını düşünmeden alanlardanım bende :) Ama bu sefer Murakami, okuduğum diğer kitaplarının aksine bir öykü kitabı ile karşımda.

Birbirinden farklı 7 öykünün ortak noktası erkekler ve kaybettikleri yada sahip olamadıkları kadınlar. Bu bir öykü kitabı olunca, haliyle bazı öyküleri daha çok seviyor, bazılarına ise pek ısınamıyorsunuz. Aynı şekilde bazı öyküler daha çok ilginizi çekiyor ve su gibi okuyorsunuz. Ama genel olarak kitabın akıcı olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanında Harukami'nin diğer kitapları ile kıyaslamam gerekirse de, bu kitabın daha çok Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları tarzında olduğunu düşüyorum, sıradan gibi gözüken ama aslında hiç de sıradan olmayan şeyleri anlatıyor yazar. Bazı öyküleri ise, benim sevdiğim Murakami tarzında; kolay anlaşılamayan, gizemli ve sizi düşünmeye iten şeyler…
Kitaptaki en ilginç hikayelerden biri, Aşık Samsa. "Gözünü açtığında, Gregor Samsa'ya dönüştüğünü anladı." diye başlayan hikâye Franz Kafka'nın Dönüşüm kitabını okuyanlar için güzel bir sürpriz bence. Franz Kafka'nın kitabını okurken aklımda canlanan mekân, bu hikâyeyi okurken de bana eşlik etti. Bu yüzden bu hikâyeyi ayrı bir sevdim.
Genel olarak beğendiğim bir kitap oldu Kadınsız Erkekler. Yine de, bir Sahilde Kafka yada HHDVDS değil benim için. Daha çok Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları kitabını bitirdiğimde hissettiğim duyguları paylaşıyorum :) Ama Murakami’nin bende kredisi çok, ne yazsa okuyabilirim :)


Haruki Murakami
Kadınsız Erkekler
Doğan Kitap, 13. Baskı, 217 Sayfa

25 Şubat 2016 Perşembe

Kıyamet (Andrej Nikolaidis)

Karadağlı yazar Andrej Nikolaidis, dünyanın son günlerinin yaşandığı bir zamanda geçen cinayetleri anlatıyor Kıyamet'de.Ama bu size, kitabın bir polisiye olduğunu düşündürtmesin, çünkü bana kalırsa değil. Bence kitaptaki cinayetler amaç değil, asıl anlatılmak istenenin birer araçları sadece.
Yazar ile ilk defa bu kitap ile tanıştım. Normalde adını ilk defa duyduğum yazarlara mesafeli davranırım ancak, bir çok blog da karşıma olumlu yorumlar ile çıkan Kıyamet, yazarını daha önce duymuş olmamama rağmen ilgimi çekmeyi başardı. 
Kitap oldukça akıcı, bunda baştan sona giden bir zaman örgüsü olmaması da etkili. Kitap, bir cinayet hikayesiyle başlıyor. Kahramanımız özel detektifin bu cinayetten haberdar olması ve havanın 40 derece olduğu bir yaz günü lapa lapa kar yağması ile kendini gösteren kıyamet alametleri aynı zamana rastlıyor. Yani yazar, merak uyandıracak bir cinayetle yetinmeyip, bir de dünyanın sonunu getirmiş. Bu nedenle de, kafanızdaki sorular ve merak ettikleriniz ikiye katlanıyor.
Kitabın üçüncü bölümüne geldiğimde ise Harukami kitabı okuyormuşum hissine kapıldım. Tabi dil ve anlatım çok farklı, fakat Japonya'daki kurbağa yağmuru, bana Sahildeki Kafka'daki balık yağmurunu hatırlattı. Belki yazar bilerek böyle bir gönderme yapmış olabilir. Ama sonuçta, yazarında Murakami okuduğunu varsaymak bile, kitaba olan ilgimi arttırdı :)
Nitekim kitabın sonu da, Murakami kitapları gibi şıp diye bitiyor. Romanı bitirmenize rağmen hala kafanızda parçaları toplamaya çalışıyor, kitabı baştan sona zihninizde gözden geçiriyorsunuz. Aslına bakarsanız, kitaptaki cinayetlerin asıl anlatılmak istenenin birer araçları olduğunu o zaman anlıyorsunuz.
Roman da asıl hoşuma giden şeylerden biri ise, yazarın insanlara ilişkin tespitleri. Öyle ki bazı yerlerin altını bile çizdim; hayatın her anında mesela trafikte ya da yan dairemizde karşımıza çıkabilecek düşüncesiz insanlara ilişkin anlattıkları, maalesef çok tanıdık geldi. Ya da Kosova'da yaşanan savaşa atıfta bulunarak, insanlara ilişkin yaptığı tespitler de çok anlamlıydı. Sadece yazarın insanoğluna ilişkin tespitleri için bile okunabilir bana kalırsa.
Velhasıl, beğenerek okuduğum bir kitaptı Kıyamet. Tavsiye ederim efendim.

İyi okumalar! * * * *

16 Şubat 2016 Salı

Kentin Tozu: Kent Hakkı Üzerine Konuşmalar ( Açık Radyo Kitaplığı Derleyen: Cihan Uzunçarşılı Baysal)

Kentin Tozu; Kent Hakkı Üzerine Konuşmalar , Açık Radyo'nun Kentin Tozu programındaki sohbetleri içeren bir kitap. David Harvey'den ( meslektaşlarımın çok iyi bildiği bir isimdir) Sulukule'ye, Haliç Tersanelerinden üçüncü havalimanı projesine kadar bir çok çeşitli konuya dair ilgi çekici sohbetler var kitapta. Çoğunlukla İstanbul'daki kentsel sorun ve olgulara değinsede, Dikmen Vadisi, Çinçin Mahallesi, Antalya Ahmetler Kanyonu vb. de konularda kitapta yer bulmuş. 

Şimdi diyebilirsiniz ki, sen şehir plancısısın tabi ki bunlar mesleki açıdan senin ilgini çeken konular. Hayır, kentlerimize sahip çıkmak ve her geçen gün nefes almanın daha zor hale geldiği,  insan ve beton kalabalıklarına dönüşen şehirlerimizde olup bitenden, rant tezgahlarından haberdar olmak, her kentlinin hakkı! Eğer her gün bu inşaatlardan, trafikten, kalabalıktan şikayet ediyorsanız, o zaman bunların altında yatan nedenleri yada çözüm önerilerini de tartışmamız gerekiyor. Yani kısacası, bu kitabı okumak için illa meslektaş olmamız gerekmiyor; sonuçta hepimiz daha kaliteli, daha huzurlu, daha sağlıklı bir çevrede yaşamak istemiyor muyuz ?
Kentin Tozu: Kent Hakkı Üzerine Konuşmalar kitabını elimde kurşun kalem, kendimce önemli gördüğüm yerlerin altını çize çize, özellikle İstanbul'u sadece rant olarak gören inşaat firmaları ile İstanbul'daki inşaat sektörüne sıcak para diye bel bağlayan vizyonsuz yetkililere söve söve okudum dersem yeridir. 

Dünyada bir çok metropol var, ama İstanbul hem doğal güzellikleri, hem tarihi, hem kültürü ile bir çoğundan ayrılıyor. Ancak, gelinen noktada bir on yıl sonra İstanbul'da nasıl yaşayabiliriz hayal bile edemiyorum. Ve işin en kötü tarafı, İstanbul'un yararına diye allanıp pullanıp sunulan projelerin neredeyse tamamı (buna ulaşım projeleri de dahil), İstanbul'un derdine bin dert katmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu kentin ve aslında tüm kentlerimizin en önemli ihtiyacı vizyon sahibi yöneticiler ! Nedense göz dolduran ve aynı zamanda birilerinin ceplerini dolduran bu beton yığınlarının neden olacağı insan kalabalığı, trafik ve yeşil alan yetersizliğini önemseyen yok. Özetle, birileri İstanbul'u, Dubai gibi yapay bir şehir yapmaya çalışıp, müteahhitler ceplerini doldururken, parası olan yatırımcı kârına kâr katarken,  bizim yaşam standartlarımızın düşmesi kimsenin umurunda değil..   

İyi okumalar ! * * *




27 Ocak 2016 Çarşamba

Sineklerin Tanrısı (William Golding)

Yeni yıla, bir klasik olan Sineklerin Tanrısı ile başladım. 
Yaşları altı ile on iki arasında değişen bir grup çocuk, atom savaşı sırasında güvenli bir yere götürülmek üzere bir uçağa bindirilirler. Ancak bindikleri uçak saldırıya uğrayarak, bir mercan adasına düşer. İşte Sineklerin Tanrısı, yetişkin kimsenin olmadığı bu cennet adada yaşamaya başlayan çocukları ve zamanla bu adayı cehenneme çevirmelerini anlatıyor.
Sineklerin Tanrısına göre, insanlarda hem iyi hem de kötü içgüdüler vardır, aslında yetişkinlerin bir kopyası olan çocuklarda buna dahildir. İyi ebeveynler, iyi eğitim, çevre vs içimizdeki kötüyü baskılarken, iyi içgüdülerimizi ortaya çıkarır. Bu ıssız adadaki çocuklarda, içlerinde baskılanmış olan kötüyü zamanla dışarı yansıtmaya başlarlar. Cahillikleri çocukça olsa da, vahşilikleri ve kötülükleri yetişkinlerden farksızdır.
Aslına bakarsanız, kitabı okurken çocukların bu adayı zamanla cehenneme çevirmesini yadırgamadım. Evet, çocuklar bazen çok acımasız olabiliyorlar. Kilolu, gözlüklü, fakir yada bir kusuru olduğu için okulda dışlanan çocuklar vb. bir çok şey herkesin bir şekilde duyduğu, gördüğü yada işittiği bir şey değil mi ? Hatta şu sıralar, çocuklar için 'Zorba olma, kanka ol' diye bir sosyal sorumluluk projesi var diye duymuştum.
Kitap hakkındaki düşüncelerime gelirsek; konusu itibari ile olmayabilir ama bence dili ve anlatımının basitliği nedeniyle, aslında bir çocuk kitabı gibi. Bu nedenle de, konusu ne kadar ilgi çekici olsa da, anlatımının basitliği nedeniyle okurken sıkıldığımı da itiraf etmeliyim. Yine de, aklınızda bu kitabı okumak varsa, kitabı çok beğenen bir çok okur olduğunu da hatırlatayım :)

İyi okumalar ! * * 

3 Ocak 2016 Pazar

Uyku (Haruki Murakami)

Uzun zamandır blogu ihmal ettiğimin farkındayım. Lakin geçerli  bir mazeretim var :) İş değiştirdim ve bir süredir çok yoğun çalışıyorum. Tabi yine günde en az iki saatim yollarda geçiyor, ancak bu zamanları kitap okuyarak geçirmek yerine, walking dead izleyerek geçirdiğimi de inkar etmeyeceğim :) Ama döndüm. Üstelik Haruki Murakami'nin Türkiye'deki son kitabı Uyku ile :)
Kitabın konusuna geçmeden önce, kitabın fiziksel özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Çünkü diğer Haruki kitaplarının kalitesini hiç beğenmemiştim. Hele Sahilde Kafka'nın. Sanki gazete kağıdına basılmış gibiydi. Oysa Uyku çok farklı. Kağıt cinslerinden anlamam, ama kuşe kağıt dedikleri bu olsa gerek; parlak ve oldukça kalın. Üstelik ciltli. İçindeki illüstrasyonlarda cabası. Yani on üzerinden onluk bir kitap ! :) Ancak sadece doksan sayfacık. Yani doyumluk değil, tadımlık bir Haruki Murakami kitabı diyorum ben Uyku'ya :)
Peki ne anlatıyor Uyku? Haftalardır uyuyamayan bir kadını anlatıyor. Aslında kadın kendini anlatıyor desek daha doğru olur. Günlük okuyormuş yada uykusuz kadınımız size içini döküyormuş gibi okuyorsunuz. Kahramanımız, uyuyamadıkça, kendini daha özgür hissediyor, hayatı 7/24 yaşamanın hazzını fark etmeye başlıyor. Sonra, sonra birden kitap bitiyor :) Evet, Uyku için öykü yada novella (kısa roman ) diyebiliriz. Ancak bu kısa romanın vermiş olduğu mesajı ben tam olarak anlayamamış olabilirim :) Aslına bakarsanız kitabı bitirdiğimde pazarlama sektörünün oyununa geldiğimi düşündüm. O kuşe kağıt, ciltli kapak, illüstrasyonlar, Harukami'nin Türkiye'de basılan son kitabı olması...Koşa koşa gidip alıyorsunuz, heycanla okumaya başlıyorsunuz. Ama okuduğunuz sizi tatmin etmiyor. İşte o an pazarlama sektörünün oyununa geldiğinizi anlıyorsunuz.
Neyse kitabın konusuna dönmek gerekirse; uyumayı çok seven birisi olarak (ne kadar haftaiçleri 5 de kalksamda) kahramanımızın uyku hakkındaki yorumları beni düşündürdü. Evet biyolojik açıdan uyumak zorundayız, ama düşününce, yaşam dediğimiz bu kısa maratonda ömrümüzün kaç saati gereksiz uykularda geçiyor. Uykudan kıstığımız her vakit, aslında 'yaşayarak' geçirebileceğimiz birer imkan...
Evet böyle söylüyorum ama yarın pazar, alarmımı 9'a kursam da biliyorum ki, yarın yataktan çıkmam hayli vaktimi alacak :)
İyi okumalar ! 
 * * * ( Yıldızlar Haruki Murakami'nin hatırına...Yoksa aradığınız bir Sahilde Kafka, Bir Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu ise, Uyku size aradığınızı vermeyecek )