Distopya romanlarını
çok severim, kült olan bütün distopya romanlarını da okumuşumdur, favorim ise
tabi ki 1984 tür. 1984 te beni en çok etkileyen şey kitap 1940 lı yıllarda
(1948 galiba) yazılmış olmasına rağmen, okurken günümüz ile bağlantı kurabileceğiniz
birçok noktanın olmasıydı. Kim bilir, belki de farkında olmadan, gerçek hayatta
da yavaş yavaş bir distopyanın içine çekiliyoruzdur.
Swastika Geceleri, takip ettiğim bir edebiyat dergisinde karşıma çıktı ilk. Distopya romanı olduğu için ilgimi hemen çekti, ancak bir kadın olarak konusu oldukça rahatsızlık vericiydi, bu yüzden okuyup okumamakta tereddüt ettim.
Swastika Geceleri, takip ettiğim bir edebiyat dergisinde karşıma çıktı ilk. Distopya romanı olduğu için ilgimi hemen çekti, ancak bir kadın olarak konusu oldukça rahatsızlık vericiydi, bu yüzden okuyup okumamakta tereddüt ettim.
Kitabımız feminist
bir distopya romanı. Ön sözden alıntı yapmak gerekirse; “…Burdekin Hitlerci milenyumun yedinci yüzyıldaki Almanya ve İngiltere’sini
tasavvur eder. Dünya iki statik küreye ayrılmıştır, Nazi İmparatorluğu ve aynı
derecede askeri bir yönetim olan Japon İmparatorluğu. Nazi İmparatorluğu’nda
Hitler’e Tanrı olarak tapılmakta ve onun Gök Gürültüsü Tanrısı olan babasının
kafasından infilak ederek oluştuğuna inanılmaktadır. Böylece o, kadınlarla
girilen pis ilişkilerle kirlenmemiştir. Kadınların hayvanlar gibi bilgisizlik
ve kayıtsızlık durumuna sürüklendiği, “Kadınların İndirgenmesi” süreci
yaşanmış, kadınlar sadece üreme fonksiyonları sebebiyle bulundurulmuştur.
Geçmişe ait bütün kitaplar, kayıtlar, hatta anıtlar bile resmi “Nazi”
gerçekliliğini tek ihtimal haline getirmek için yok edilmiştir… Kadınlar
ayrılmış bölgelerde kafeslerde tutulmaktadır…”
Romanımızın 3 önemli karakteri var. Bunlar; saf, Hitler ve onun öğretilerine sorgusuz sualsiz bağlı bir Nazi çiftçisi, Hitlerin Tanrı olduğuna inanmayan ve bu imparatorlukla ilgili ciddi şüpheleri olan bir İngiliz teknisyen Alfred (İngiltere’de Hitler İmparatorluğunun bir parçası) ve imparatorlukla ilgili kimsenin bilmediği bir çok sırra sahip Şövalye. Kahramanlarımızdan Alfred hac ziyareti için geldiği Almanya’da eski dostu Herman’ı da ziyaret ediyor. Herman ise bir Şövalyenin çiftliğinde çiftçi olarak çalışmakta. Bu sırada Alfred, diğer Nazilerden ve Şövalyelerden farklı olan Von Hess ile tanışıyor ve kimsenin bilmediği büyük sırra Herman ile birlikte ortak oluyor. Von Hess in elinde atalarından kalma belki imparatorlukta bulunup yakılmayan tek kitap olan çok önemli bir eser var. Ve bu kitap, Hitler İmparatorluğunda insanlara dayatılan sözde gerçekler yerine, hakikati anlatmakta. Roman, çoğunlukla bu karakterlerimiz arasında geçen diyaloglardan oluşuyor. Bizde bu İmparatorluğun nasıl bir yer olduğunu, nasıl kurulduğunu, kadınların nasıl bu hale geldiğini vs. bu diyaloglardan ve Von Hess’in atalarından miras kalan bu gizli kitaptan yapılan alıntılardan öğreniyoruz. Ön sözden de alıntı yaptığım gibi; burası tamamen erkek egemen bir dünya. Kadınların zeki bir köpek kadar bile değeri yok ve sadece üreme fonksiyonları yüzünden yaşamalarına izin veriliyor. Geçmişe dair kitap, resim vs. herşey yok edilmiş. İnsanlar yüzyıllardır kendilerine dayatılan şeylere inandırılmışlar, sorgusuz sualsiz Hitlerin tanrı olduğunu ve onun öğretilerini kabul ediyorlar.
Romanımızın 3 önemli karakteri var. Bunlar; saf, Hitler ve onun öğretilerine sorgusuz sualsiz bağlı bir Nazi çiftçisi, Hitlerin Tanrı olduğuna inanmayan ve bu imparatorlukla ilgili ciddi şüpheleri olan bir İngiliz teknisyen Alfred (İngiltere’de Hitler İmparatorluğunun bir parçası) ve imparatorlukla ilgili kimsenin bilmediği bir çok sırra sahip Şövalye. Kahramanlarımızdan Alfred hac ziyareti için geldiği Almanya’da eski dostu Herman’ı da ziyaret ediyor. Herman ise bir Şövalyenin çiftliğinde çiftçi olarak çalışmakta. Bu sırada Alfred, diğer Nazilerden ve Şövalyelerden farklı olan Von Hess ile tanışıyor ve kimsenin bilmediği büyük sırra Herman ile birlikte ortak oluyor. Von Hess in elinde atalarından kalma belki imparatorlukta bulunup yakılmayan tek kitap olan çok önemli bir eser var. Ve bu kitap, Hitler İmparatorluğunda insanlara dayatılan sözde gerçekler yerine, hakikati anlatmakta. Roman, çoğunlukla bu karakterlerimiz arasında geçen diyaloglardan oluşuyor. Bizde bu İmparatorluğun nasıl bir yer olduğunu, nasıl kurulduğunu, kadınların nasıl bu hale geldiğini vs. bu diyaloglardan ve Von Hess’in atalarından miras kalan bu gizli kitaptan yapılan alıntılardan öğreniyoruz. Ön sözden de alıntı yaptığım gibi; burası tamamen erkek egemen bir dünya. Kadınların zeki bir köpek kadar bile değeri yok ve sadece üreme fonksiyonları yüzünden yaşamalarına izin veriliyor. Geçmişe dair kitap, resim vs. herşey yok edilmiş. İnsanlar yüzyıllardır kendilerine dayatılan şeylere inandırılmışlar, sorgusuz sualsiz Hitlerin tanrı olduğunu ve onun öğretilerini kabul ediyorlar.
Açıkçası okuması çok kolay olan bir roman
değil. Çünkü yazar kurguladığı bu korkunç dünyayı, burada yaşayan ve tüm bu
insanın mantığının yada vicdanın almayacağı şeyleri kanıksayan karakterlerinin
diyalogları ile anlatıyor. Dolayısıyla zaman zaman ifade edileni anlamakta
güçlük çekebiliyorsunuz. (Alfred’in kitaptaki gerçekleri anlamakta zorluk çekmesi
gibi). Ancak ön sözü okumak kesinlikle kitabı anlamada bana çok yardımcı oldu,
bu kısmı kesinlikle atlamamanızı öneririm.
Ayrıca zaman zaman kurgudan tatmin olmadığım
yerler oldu. Örneğin, Şövalyenin,
İmparatorlukla ilgili gerçekleri barındıran tek kitabı ve sırlarını paylaşmak
için Alfred’i seçmesi gibi. Bir insanın gözündeki ışıktan onun farklı olduğunun
düşünülüp ona güvenilmesi ve bir günde bütün İmparatorluğun sırrının onunla
paylaşılması, mantıksal olarak hiçte tatmin edici bir kurgu değil. Ancak, bir
bütün olarak kitabı ele aldığınızda bunları göz ardı etmeniz o kadar da zor
olmuyor.
Kısacası bir 1984 olmasa da, sanırım Fahrenheit
451’den daha çok sevdim bu romanı. En azından Fahrenheit’ın aksine, buranın
nasıl bir yer olduğu, yada nasıl bu hale geldiği ile ilgili sorunlarınızı
cevapsız bırakmıyor. Distopya romanları seviyorsanız, bence okumayı
düşünebilirsiniz.
İyi okumalar :) * * *
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder